MUHAMMET ŞENTÜRK KARARI VE BM BAŞVURULARININ ÖNEMİ

by editorA

MUHAMMET ŞENTÜRK KARARI VE BM BAŞVURULARININ ÖNEMİ

Günümüzün modern hukuk devletlerinde bireylerin hak ve özgürlüklerinin korunması temel bir ilkedir. Ulusal hukuk sistemlerinin yetersiz kaldığı, tarafsızlığını yitirdiği veya siyasi baskı altında kaldığı durumlarda, uluslararası insan hakları mekanizmalarının işletilmesi adalet ve hak arayışının en son sığınağı hâline gelmektedir. Birleşmiş Milletler (BM) bünyesindeki çeşitli organlar, özellikle de Keyfi Tutukluluk Çalışma Grubu (WGAD), bu mekanizmalar arasında önemli bir yere sahiptir. WGAD’a yapılan başvurular, bireylerin maruz kaldığı keyfi özgürlük mahrumiyetlerini uluslararası düzeyde görünür kılarak, devletleri uluslararası hukuk normlarına uygun hareket etmeye zorlamaktadır. Bu kararlar, sadece ilgili kişilerin hak ihlallerini tespit etmekle kalmayarak, aynı zamanda uluslararası insan hakları hukukunun gelişimine katkıda bulunur, devletlerin hesap verebilirliğini artırır ve mağdurlar için ulusal düzeyde elde edilemeyen hukuki çareler sunar. Bu yazımızda, BM Keyfi Tutukluluk Çalışma Grubu’nun Türkiye’ye yönelik olarak verdiği Muhammet Şentürk kararına (A/HRC/WGAD/2023/29) yönelik ihlaller, verilen kararın satır aralarında yer alan dikkat çeken hususlar ve BM mekanizmalarına başvurunun önemi incelenecektir.

I. Başvurucunun Kimliği ve Hak İhlalleriyle İlgili Başvurusu

Muhammet Şentürk, 1992 doğumlu, lisans mezunu ve danışman olarak çalışan bir Türk vatandaşıdır. 15 Temmuz olayından sonra, Karaman Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla hakkında soruşturma başlatılmış, Kasım 2016’da İstanbul’daki evinde gözaltına alınmış ve altı gün gözaltında tutulduktan sonra tutuklanmıştır. Şentürk hakkında; “Gülen Hareketi ile bağlantılı olduğu iddia edilen üniversite yapılanmasında yer aldığına ilişkin tanık beyanları, Zaman gazetesine yönelik soruşturmaları protesto eden gösterilere katılmak, ByLock uygulamasını indirmek ve kullanmak, Fethullah Gülen’e ait kitaplara sahip olmak, Bank Asya’da hesabının bulunması, Olağanüstü Hal Kararnamesi ile kapatılan “Akademi Gençlik Derneği” üyesi olmak, “Emin” kod adını kullanmak, Ankara’daki askeri öğrencilerle görüşmek.” şeklinde birtakım iddialarla ortaya atılmıştır.

Şentürk, bu iddiaları reddederek, Bank Asya hesabını ailesinin para göndermesi için açtığını, ByLock kullanmadığını ve Kakao Talk uygulamasını yaygın bir mesajlaşma uygulaması olduğu için kullandığını belirtmiştir. Ayrıca, Akademi Gençlik Derneği’ne sosyal faaliyetlere katılmak amacıyla üye olduğunu ve derneğin yasa dışı bir faaliyette bulunmadığını ifade etmiştir.

II. BM Keyfi Tutukluluk Çalışma Grubu’nun (WGAD) Şentürk Kararı

BM Keyfi Tutukluluk Çalışma Grubu, başvurucunun hak ihlali iddialarına karşılık Türk Hükümeti’nin de görüşlerini almış ve yaptığı değerlendirme neticesinde, Muhammet Şentürk’ün özgürlüğünden mahrum bırakılmasının Kategori I, II, III ve V açısından keyfi olduğuna karar vermiştir. Karara ilişkin hak ihlalleri aşağıda kısaca belirtilmiştir:

  • Kategori I (Hukuki Dayanağın Yokluğu): Çalışma Grubu, Şentürk’ün gözaltına alınması ve mahkumiyetine dayanak teşkil eden eylemlerin (Bank Asya’da hesap tutmak, dernek üyeliği, gösterilere katılmak gibi) Türk hukukuna göre yasal olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle, gözaltı ve mahkumiyet için hukuki bir dayanağın bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
  • Kategori II (Hak ve Özgürlüklerin Kullanımından Kaynaklanan Mahrumiyet): Çalışma Grubu, Şentürk’ün haberleşme özgürlüğü (ByLock kullanımı iddiası), ayrımcılık yasağı (Gülen hareketi ile ilişkilendirilme), dernek kurma ve barışçıl toplantı haklarının (Akademi Gençlik Derneği üyeliği ve Zaman gazetesi protestosuna katılım) ihlal edildiğini tespit etmiştir. WGAD, Şentürk’ün eylemlerinin temel haklarını kullanmaktan ibaret olduğunu ve bunların suç teşkil etmediğini vurgulamıştır.
  • Kategori III (Adil Yargılanma Hakkının İhlali): Başvuruda, adil yargılanma hakkına ilişkin ciddi ihlaller tespit edilmiştir. ByLock kanıtlarının hukuka aykırı yollarla elde edildiği ve savunmanın bu kanıtlara erişiminin sağlanmadığı belirtilmiştir. Şentürk’ün ve avukatının ByLock verilerine erişimi engellenmiş, bu da delillerin doğruluğunu sorgulama imkanından mahrum bırakılması anlamına gelmektedir. Ayrıca, benzer iddialarla suçlanan tanık beyanlarının ağır hapis tehdidi altında alındığından beyanların güvenirliliğine vurgu yapmış ve savunmanın bu tanıkları sorgulama fırsatının bulunmadığı belirtilmiştir. WGAD, Yargıtay’ın, Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun genel yetkilerini düzenleyen 6. maddesinin 1. fıkrasını (lex generalis) uygulayarak hukuka aykırı elde edilen delillere hukuki dayanak bulmasını eleştirmiş, telekomünikasyon yoluyla iletişime müdahaleyi özel olarak düzenleyen 6. maddenin 2. fıkrasının (lex specialis) uygulanmamasını hukuka aykırı bulmuştur.
  • Kategori V (Ayrımcılık Yasağının İhlali): Şentürk’ün gözaltına alınması ve tutuklanması ile ilgili Kategori V üzerine bir iddia da bulunulmasa da, Çalışma Grubu yetkililerin Şentürk’ü cezalandırmak için ayrımcı bir niyetleri olup olmadığını da incelemiştir. Çalışma Grubu, mevcut başvurunun, son birkaç yıl içinde Çalışma Grubu’nun önüne gelen ve Gülen hareketiyle bağlantılı olduğu iddia edilen kişilerle ilgili bir dizi başvuruyla benzer özellikler gösterdiğini gözlemlemiştir. Tüm bu başvurularla ilgili Çalışma Grubu, ilgili kişilerin tutuklanmasının keyfi olduğunu tespit etmiştir. Çalışma Grubu’na göre, hareketle bağlantılı olduğu iddia edilen kişilerin, Sözleşme’nin 2(1) ve 26. maddeleri ile İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 2 ve 7. maddelerini ihlal edecek şekilde, siyasi veya diğer görüşleri nedeniyle hedef alındıkları bir model ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, Türk Hükümeti’nin Şentürk’ü yasaklanmış ayrımcılık gerekçelerine dayanarak gözaltına aldığını ve bu nedenle gözaltının keyfi olduğunu belirtmiştir. Ayrıca, mevcut başvuru Terörle Mücadele Sırasında İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Geliştirilmesi ve Korunması Özel Raportörüne havale edilmiştir.

III. Kararda Dikkat Çeken Bazı Hususlar

Bu kararda dikkat çeken hususlar maddeler hâlinde aşağıda sunulmuştur:

  • Geriye Yürütme Yasağı (Non-retroactivity): WGAD’a göre, Şentürk’e isnat edilen eylemlerin (Bank Asya’ya para yatırma, dernek üyeliği, ByLock kullanımı) suç ve cezaların yasallığı ilkesinin ihlali anlamına gelmektedir. Uluslararası hukukta, bir eylemin işlendiği tarihte suç teşkil etmemesi durumunda, sonradan çıkarılan yasalarla suç haline getirilemeyeceği açıkça belirtilmiştir.
  • ByLock Delillerinin Hukuka Aykırılığı: WGAD, ByLock verilerinin Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından yargı kararı olmaksızın elde edilmesini ve savunmaya sunulmamasını ağır bir şekilde ve uluslararası hukuk çerçevesinde eleştirmiştir. Bu durum, adil yargılanma hakkının temel ilkelerinden olan “silahların eşitliği” ve “çatışmacılık” prensiplerini ihlal etmektedir. Ayrıca, dijital verilerin manipüle edilme kolaylığına da dikkat çekilmiş, bu tür delillerin güvenilirliğinin sıkı denetim altında olması gerektiği vurgulanmıştır.
  • Tanık Beyanlarının Güvenilirliği: Kararda, benzer iddialarla suçlanan, ağır hapis tehdidi altında ifade veren ve “etkin pişmanlık” hükümlerinden yararlanan tanıkların beyanlarının güvenilirliğine ilişkin ciddi şüpheler barındırdığı vurgulanmıştır. Ayrıca, savunmaya, bu tanıkları sorgulama fırsatı verilmemesi de adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirilmiştir. Uluslararası hukukta, sanığın aleyhindeki tanıkları sorgulama hakkı, adil yargılamanın temel bir unsurudur.
  • Hukuk Normlarının Keyfi Yorumu: Yargıtay’ın, MİT Kanunu’nun genel hükmünü (lex generalis) telekomünikasyon yoluyla iletişime müdahaleyi özel olarak düzenleyen hükmü (lex specialis) yerine uygulaması, hukukun keyfi olarak yorumlanması şeklinde değerlendirilmiştir. Bu durum, uluslararası insan hakları hukuku standartlarına aykırılık teşkil etmektedir. Özel bir konuyu düzenleyen yasa maddesinin, genel bir yasa maddesine göre öncelikli olması (lex specialis derogat legi generali) hukuk devletinin temel bir prensibidir.
  • Temel Hakların Suç Sayılması: WGAD, Bank Asya’ya para yatırma, sendika üyeliği ve barışçıl gösterilere katılma gibi normal ve yasal faaliyetlerin terör örgütü üyeliği için delil olarak kullanılmasını, ifade, dernek kurma ve barışçıl toplantı haklarına ağır bir müdahale olarak görmüştür. Tüm bu durumlar, uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin ihlali anlamını taşımaktadır.
  • Keyfi Tutuklamaların Yaygın ve Sistematik Olduğunun Tespiti: Çalışma Grubu, Türkiye’de keyfi gözaltı ve tutukluluklarla ilgili olarak kendisine gelen başvuruların sayısında önemli bir artış olduğuna vurgu yaparak, uluslararası hukuku ihlal edecek şekilde Gülen hareketiyle bağlantılı olduğu iddia edilen kişilere yönelik siyasi veya diğer görüşleri nedeniyle hedef alındıkları bir model (pattern) olduğunu vurgulamıştır. Türk Hükümeti’nin izlediği modele ilişkin ciddi endişelerini dile getiren Çalışma Grubu, belirli koşullar altında, uluslararası hukukun temel kurallarını ihlal eden yaygın veya sistematik hapsetme veya diğer ciddi özgürlükten mahrum bırakma uygulamalarının insanlığa karşı suç teşkil edebileceğini hatırlatmıştır.
  • Suç Teşkil Etmeyen Faaliyetlerden Yapılan Tutuklama ve Yargılamalar: Çalışma Grubu, Türk Hükümeti’nin Gülen Hareketiyle bağlantılı olduğunu ilişkilendirdiği kişilere yönelik yapılan suçlamalara yönelik faaliyetlerin nasıl suç teşkil ettiğine dair herhangi bir belirleme yapmadığını ve kişilerin düzenli faaliyetlerde bulunmalarına dayanarak suç işlediklerinin iddia edildiğini belirtmiştir. Hükümet, başvurucu hakkında açıklanan faaliyetlerinin terörle ilgili herhangi bir faaliyetle eşdeğer tutulabileceğine dair hiçbir kanıtı Çalışma Grubu’na sunamamıştır. Kısacası, Türk Hükümeti, iddia edilen bu faaliyetlerin nasıl suç teşkil eden bir eylem olduğunu açıklayamamıştır.
  • Ülke Ziyareti İsteği: Çalışma Grubu, 2006 yılında Türkiye’ye yaptığı son ziyaretinden bu yana önemli bir süre geçtiğini vurgulamış, Türkiye’ye bir ülke ziyareti gerçekleştirme fırsatını memnuniyetle karşılayacağını ve grubun çalışma yöntemlerine uygun olarak yeni bir ziyaret gerçekleştirmenin uygun bir zaman olduğunu dile getirmiştir. Bu ziyaret daveti teklifinden, Çalışma Grubu’nun kendisine sunulan başvurularda iddia edilen hak ihlalleri yerinde görmek, iddiaların nedenlerini araştırmak, yetkili kurumlar ile temas kurmak ve gerekli raporlamaları yapmak istediği anlaşılmaktadır.

IV. BM Kararlarının Önemi ve BM Mekanizmalarına Başvuru Nedenleri

Muhammet Şentürk kararından da görüleceği üzere BM mekanizmalarına bireysel başvurular, uluslararası insan hakları hukukunun uygulanması, korunması ve gelişimi açısından büyük önem taşımaktadır:

  • Uluslararası Denetim ve Hesap Verebilirlik: BM Çalışma Grubu kararları, ulusal yargı sistemlerinin insan hakları standartlarına uygunluğunu uluslararası düzeyde denetlemektedir. Bu denetim, devletlerin insan hakları ihlallerinden sorumlu tutulmasını sağlamanın yanı sıra ulusal merciler üzerinde bir baskı unsuru oluşturmaktadır.
  • Ulusal ve Uluslararası Hukukun Gelişimi: WGAD gibi mekanizmaların verdiği kararlar, uluslararası insan hakları hukukunun yorumlanmasına ve gelişimine katkıda bulunur. Hak ihlallerine yönelik alınan uluslararası kararlar, ulusal düzeyde uygun kararların alınmasında etkilidir. Özellikle ByLock gibi yeni nesil delillerin hukuka uygunluğu konusundaki kararlar, dijital çağda insan haklarının korunması için emsal teşkil etmektedir. Bu kararlar, gelecekteki benzer davalar için bir yol haritası sunmaktadır.
  • Mağdurlar İçin Hukuki Mücadele Yolu: Ulusal yargıda çare bulamayan veya adalete erişimi engellenen bireyler için BM mekanizmaları hukuki bir çare sunmaktadır. Bu kararlar, mağdurların haklarının tanınması ve ihlallerin giderilmesi için uluslararası düzeyde bir baskı aracı olabilir. Özellikle ağır ve sistematik hak ihlallerinin olduğu durumlarda, bu mekanizmalar mağdurlar için bir çözüm yolu olmaktadır.
  • Farkındalık Yaratma ve Kamuoyu Oluşturma: BM kararları, insan hakları ihlallerine dikkat çekerek uluslararası kamuoyunda farkındalık yaratılmasında etkilidir. Bu farkındalık, ihlallerin sona erdirilmesi ve benzer durumların önlenebilmesi için siyasi ve diplomatik bir baskı ortamının oluşturulmasına zemin hazırlamaktadır. Medya aracılığıyla bu kararların duyurulması ve BM nezdinde hak ihlallerinin dile getirilmesi insan hakları savunuculuğunda güçlü bir araçtır.
  • Reform ve Yasal Değişiklikler İçin Katalizör: BM kararları, ilgili devletin ulusal yasalarını ve uygulamalarını uluslararası standartlara uygun hale getirmesi için bir katalizör görevi görebilir. Türkiye örneğinde görüleceği üzere, ByLock delillerinin hukuka uygunluğu, iddia edilen faaliyetlerin terör eylemleriyle bir ilişkisinin olmadığının ortaya çıkarılması ve adil yargılanma ilkeleri konusunda yasal reformlara zemin hazırlayabilir. Bu kararlar, ulusal hukuk sistemlerinin eksikliklerini ve uluslararası yükümlülüklerle olan çelişkilerini açıkça ortaya koyar.

Sonuç ve Değerlendirme

Muhammet Şentürk kararı, Türkiye’deki insan hakları ihlallerine ve özellikle keyfi tutukluluk, adil yargılanma hakkı ve temel hak ve özgürlüklerin ihlali konularına ışık tutan önemli bir uluslararası belgedir. Bu karar, hem uluslararası insan hakları hukukunun temel prensiplerinin somut uygulamasını teşkil etmekte hem de devletlerin uluslararası yükümlülüklerine uymalarının hayati önemine vurgu yapmaktadır. BM Keyfi Tutukluluk Çalışma Grubu’nun bu kararı, adaletin sadece ulusal sınırlar içinde kalmadığını, küresel bir sorumluluk olduğunu ve bireylerin temel haklarının korunması için uluslararası mekanizmalara bireysel başvurunun vazgeçilmez bir araç olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu tür kararlar, Türkiye gibi ülkelerin insan hakları sicillerinin iyileştirilmesi ve uluslararası hukuka uygunluk konusunda daha fazla çaba göstermesi için güçlü bir çağrıdır.

You may also like

Bültenimize Abone Ol

Önemli gelişmelerden haberdar olun. Sadece hak temelli içerikler.