BM Keyfi Tutukluluk Çalışma Grubu’nun Türkiye Aleyhindeki Kararları

by editorA

BM KEYFİ TUTUKLULUK ÇALIŞMA GRUBU’NUN TÜRKİYE ALEYHİNDEKİ KARARLARI

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi bünyesinde faaliyet gösteren Keyfi Tutukluluk Çalışma Grubu (Working Group on Arbitrary Detention – WGAD), uluslararası insan hakları hukukunun önemli bir denetim mekanizmasıdır. Bu grup, bireylerin özgürlüklerinden keyfi olarak yoksun bırakıldığı iddiaları inceleyerek, ilgili devletlere yönelik tavsiye niteliğinde görüşler bildirir ve uluslararası insan hakları hukukunun uygulanmasına katkıda bulunur. Türkiye, son yıllarda WGAD’ın gündeminde sıkça yer alan ülkelerden biri olmuş ve aleyhine çok sayıda karar verilmiştir. Özellikle 15 Temmuz 2016 olayı sonrası, Türkiye hakkında WGAD’a yapılan başvuruların sayısında dikkat çekici bir artış yaşanmıştır. Bu artış, Türkiye’deki insan hakkı ihlallerine ilişkin uluslararası kaygıların bir göstergesi olarak WGAD’ın Türkiye hakkında verdiği kararların hukuki ve politik etkilerini daha yakından incelemeyi elzem kılmaktadır. Bu yazımızda, WGAD’ın yapısına ve işleyişine kısaca değindikten sonra, Türkiye aleyhine alınan kararlarda tespit edilen yaygın hak ihlalleri ve bu kararların hukuki ve siyasi öneminin incelenmesi amaçlanmaktadır.

BM Keyfi Tutukluluk Çalışma Grubu (WGAD)

WGAD, 1991 yılında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu (şimdiki BM İnsan Hakları Konseyi) tarafından kurulan özel bir prosedürdür. Temel görevi, bireylerin uluslararası insan hakları hukukuna aykırı olarak özgürlüklerinden mahrum bırakıldığı iddialarını incelemek ve görüşler yayımlamaktır. Çalışma Grubu, coğrafi dağılımı temsil eden beş bağımsız uzmandan oluşur.

WGAD’ın temel işleyiş mekanizması genel olarak aşağıda verilmiştir:

  • İhbarların Alınması: WGAD, bireylerden, sivil toplum kuruluşlarından veya diğer BM organlarından keyfi tutukluluk iddialarına ilişkin ihbarları alır.
  • Devlete Bilgi Talebi: İhbar üzerine, WGAD ilgili devlete resmi bir bildirimde bulunur ve iddialara ilişkin bilgi ve belgeleri talep eder. Bu süreç, “iletişim” olarak adlandırılır.
  • Değerlendirme ve Karar: Gelen bilgiler ışığında, WGAD uluslararası insan hakları hukukuna (özellikle Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi) uygunluk açısından durumu değerlendirir. Değerlendirme sonucunda, söz konusu tutukluluğun keyfi olup olmadığına dair bir “görüş” yayınlar.

Çalışma Grubu, bir tutuklamanın keyfi olup olmadığını beş kategori altında değerlendirmektedir. Bu kategoriler;

  • Kategori I: Herhangi bir yasal dayanak olmadan veya temel yasal süreçler işletilmeden yapılan gözaltı ve tutuklamalar.
  • Kategori II: Uluslararası hukuk standartlara aykırı olarak özgürlükten yoksun bırakma. İfade, toplanma, din veya diğer insan haklarının kullanımı nedeniyle tutukluluk.
  • Kategori III: Adil yargılanma hakkının kısmen ya da tamamen ihlal edilmesi.
  • Kategori IV: Sığınmacıların, göçmenlerin veya mültecilerin, idari veya adli inceleme veya çözüm yolu imkanı olmaksızın uzun süreli idari gözetime tabi tutulması.
  • Kategori V: Bir kişinin cinsiyet, etnik köken, din, dil, siyasi veya diğer görüşler, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğum veya diğer statü gibi herhangi bir nedenle ayrımcılık yapılarak özgürlüğünden yoksun bırakılması.

WGAD Tarafından Türkiye Aleyhine Verilen Kararların Niteliği ve Kapsamı

WGAD’ın Türkiye hakkında verdiği kararlar, geniş bir yelpazede hukuki ve fiili durumu ele almaktadır. Son on yılda, Türkiye aleyhine WGAD’a sunulan şikayetlerin ve verilen kararların sayısında ciddi bir artış yaşanmıştır. Özellikle 15 Temmuz 2016 sonrası verilen kararların içeriği, “terörle mücadele” gerekçesiyle yapılan tutuklamalar, OHAL dönemi uygulamaları ve terör örgütü üyeliği iddialarına odaklanmıştır. Bu kararlarda genellikle binlerce kişinin tutuklanması ve yargılanması süreçlerindeki usul ve esas ihlallerine değinilmektedir. Türkiye aleyhine verilen kararlarda ortak olarak tespit edilen başlıca ihlaller aşağıda sıralanmıştır:

  • Yasal Dayanağı Olmayan Özgürlükten Yoksun Bırakmalar: WGAD, sıklıkla tutukluluk kararlarının ulusal hukuktaki belirli bir suça veya yasal dayanağa dayanmadığını, geniş ve muğlak terimlerle (“terör örgütü üyeliği” gibi) yapıldığını tespit etmiştir. Özellikle, Türk hukuk sisteminde “terör örgütü üyeliği” suçlaması altında yapılan tutuklamaların genellikle yeterli somut delil olmaksızın veya yasal dayanağı muğlak bırakacak şekilde yapıldığını belirtmiştir. Verilen kararda, başvurucuların özgürlüğünden mahrum bırakılmasının hukuki bir yasal dayanağının olmadığına ve uluslararası insan hakları hukukuna aykırı olduğuna hükmedilmiştir. Yine, birçok kararda ByLock gibi dijital uygulamaların tek başına suç delili olarak kabul edilmesinin, yasallık ve öngörülebilirlik ilkelerini ihlal ettiği yönünde kararlar verilmiştir (A/HRC/WGAD/2020/66; A/HRC/WGAD/2020/74; A/HRC/WGAD/2023/29; A/HRC/WGAD/2024/6).
  • İfade, Toplantı ve Örgütlenme Özgürlüğü ve Diğer Hakların Kullanımı Nedeniyle Özgürlükten Yoksun Bırakmalar: Gazeteciler, akademisyenler, insan hakları savunucuları, avukatlar ve siyasetçilerin sadece mesleki veya siyasi faaliyetleri, sosyal medya paylaşımları veya eleştirel görüşleri nedeniyle tutuklandığı vakalar WGAD tarafından keyfi olarak nitelendirilmiştir (A/HRC/WGAD/2023/29; A/HRC/WGAD/2024/6). Bu, özellikle terörle mücadele mevzuatının geniş yorumlanmasının bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
  • Adil Yargılanma Hakkı İhlalleri: Bu, Türkiye aleyhindeki kararların en yaygın bileşenlerinden biridir. WGAD, tutukluların yeterli bilgiye erişememesi, avukatlarıyla görüşme yapma haklarının kısıtlanması, bağımsız ve tarafsız bir yargı güvencesinin olmaması, kanıtlara erişimde eşitsizlik ve savunma hakkının kısıtlanması gibi ihlalleri sıkça vurgulamıştır.
  • Yeterli Gerekçe Olmaksızın Uzun Süreli Tutukluluklar: WGAD, tutukluluğun bir tedbir olması gerektiği ilkesine aykırı olarak, kişilerin suçluluğu kanıtlanana kadar uzun süreler boyunca tutuklu yargılanmasını keyfi bulmuştur. Tutukluluğun ciddiyeti ve orantılılığı sık sık eleştirilmiştir.
  • Etkili Bir Yargısal Denetim Mekanizmasının Yokluğu: WGAD, tutukluluk kararlarına karşı etkili bir itiraz veya temyiz mekanizmasının bulunmamasının da keyfi tutukluluğa yol açtığını belirtmiştir.
  • İşkence ve Kötü Muamele İddiaları: Bazı kararlarda, tutukluluk sürecinde yaşanan işkence ve kötü muamele iddialarına da değinilmiş, bu iddiaların yeterince soruşturulmadığı veya faillerin cezalandırılmadığına vurgu yapmıştır.

BM Kararlarının Hukuki ve Siyasi Etkileri

BM WGAD kararları, uluslararası hukukta doğrudan bağlayıcı bir niteliğe sahip olmamakla birlikte, küresel insan hakları mimarisinde büyük bir öneme sahiptir:

  • Uluslararası Normların Güçlendirilmesi: WGAD, uluslararası insan hakları normlarının ve standartlarının yorumlanmasına ve uygulanmasına rehberlik ederek, devletlerin sorumluluklarını hatırlatır.
  • Hesap Verebilirlik Mekanizması: WGAD kararları, ihlallerin belgelenmesi ve kamuoyuna duyurulması yoluyla devletler üzerinde hesap verebilirlik baskısı oluşturur.
  • Diğer Uluslararası Organlar İçin Rehberlik: WGAD kararları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), BM İnsan Hakları Komitesi ve diğer uluslararası denetim mekanizmaları için önemli bir referans kaynağı olabilir. Bu kararlar, ulusal mahkemelerin de insan hakları ihlallerini değerlendirmesinde yol gösterici nitelikte olabilir.
  • Uluslararası İtibar: Birleşmiş Milletler organlarının kararlarına riayet etmeyen ülkeler, uluslararası alanda insan hakları sicili açısından olumsuz bir imaj sergiler. Bu durum, ülkenin diplomatik ilişkilerini, yabancı yatırımları ve uluslararası işbirliklerini olumsuz etkileyebilir.

Türk Hükümeti’nin WGAD kararlarına uyulmaması durumunda doğrudan yaptırım mekanizmaları sınırlı olsa da, dolaylı ve uzun vadeli önemli sonuçlar doğurabilir:

  • Uluslararası İtibar ve Baskı: Bu kararlar, Türkiye’nin uluslararası insan hakları siciline ilişkin ciddi endişelerin resmi bir belgesi niteliğindedir. BM İnsan Hakları Konseyi gibi platformlarda Türkiye’nin insan hakları karnesi daha fazla eleştiriye maruz kalabilir. Uluslararası toplumda Türkiye’ye yönelik diplomatik ve siyasi baskının artmasına neden olabilir.
  • Ekonomik ve Siyasi Sonuçlar: İnsan hakları ihlallerinin devam etmesi ve uluslararası kararlara uyulmaması, ülkenin uluslararası finans kuruluşları, ticaret ortakları ve yatırımcılar nezdindeki itibarını zedeleyebilir. Bu durum, potansiyel ekonomik yaptırımlara veya ticari kısıtlamalara zemin hazırlayabilir.
  • İkili İlişkilerde Gerilim: İnsan hakları sicili, ülkelerin ikili ilişkilerinde önemli bir faktör haline gelmiştir. WGAD kararlarına riayet etmeme, Türkiye’nin önemli partnerleriyle ilişkilerinde gerilimlere yol açabilir.
  • Uluslararası Hukuk Normlarının Aşınması: Bir devletin uluslararası hukuka dayalı kararlara uymaması, uluslararası hukukun etkinliğini ve güvenilirliğini genel olarak aşındırır.
  • Diğer Uluslararası Mekanizmalar İçin Referans: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gibi diğer uluslararası yargı organları, benzer başvuruları değerlendirirken WGAD kararlarını bir referans noktası olarak dikkate alabilmektedir. Örneğin, AİHM’in ByLock ile ilgili verdiği “Yalçınkaya” ve “Demirhan ve diğerleri” gibi emsal kararları, WGAD’ın daha önceki görüşleriyle örtüşen bazı prensipleri içermektedir.
  • Ulusal Hukuk Yolları Üzerindeki Etki: WGAD’ın “keyfi” olarak nitelendirdiği tutuklamalar, iç hukukta yeniden yargılama veya tazminat süreçleri için bir dayanak teşkil edebilir. Her ne kadar doğrudan yasal bir zorunluluk olmasa da, uluslararası hukuk prensiplerine uygunluk çabaları kapsamında dikkate alınması beklenir.
  • Savunuculuk ve Farkındalık: Bu kararlar, insan hakları örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve uluslararası medya için önemli bir savunuculuk aracıdır. Kamoyunda insan hakları ihlallerine yönelik farkındalığın artmasına katkıda bulunur.

Sonuç ve Değerlendirme

Birleşmiş Milletler Keyfi Tutukluluk Çalışma Grubu’nun Türkiye’ye yönelik kararları, ülkedeki insan hakları durumuna ilişkin ciddi endişeleri yansıtmaktadır. Bu kararlar, keyfi tutukluluğun yaygınlığını, adil yargılanma hakkı ihlallerini ve temel özgürlüklerin kısıtlandığını açıkça ortaya koymaktadır. Ayrıca, verilen kararlar, Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirme konusunda karşılaştığı zorlukları ve bu alandaki eksiklikleri gözler önüne sermektedir. WGAD’ın tavsiye niteliğindeki görüşleri, Türkiye için bir eleştiri kaynağı olmanın ötesinde, uluslararası hukuk normlarına uyum sağlama ve insan hakları standartlarını yükseltme adına önemli bir yol gösterici potansiyele sahiptir. Türkiye’nin bu kararlara uyum sağlaması, sadece uluslararası hukuktan doğan bir yükümlülük değil, aynı zamanda ülkenin iç hukuk sisteminin güvenilirliği, uluslararası itibarı ve insan haklarına saygı konusundaki taahhüdü açısından da hayati önem taşımaktadır. Uluslararası camianın bu kararları takip etmesi ve Türk Hükümeti’nin kararlara uyması yönünde yapıcı baskı uygulaması, insan haklarının korunması ve hukukun üstünlüğünün sağlanması için elzemdir. Türkiye’nin, uluslararası hukuk prensiplerine uygun olarak yargı bağımsızlığını güçlendirmesi, adil yargılanma hakkını güvence altına alması ve temel özgürlüklere saygıyı tesis etmesi, WGAD kararlarında dile getirilen endişeleri gidermenin ve uluslararası alandaki itibarını yeniden tesis etmenin anahtarı olacaktır.

You may also like

Bültenimize Abone Ol

Önemli gelişmelerden haberdar olun. Sadece hak temelli içerikler.