BM KEYFİ TUTUKLULUK ÇALIŞMA GRUBU’NUN AKIN ÖZTÜRK KARARININ İNCELENMESİ

by websiteadmin

BM KEYFİ TUTUKLULUK ÇALIŞMA GRUBU’NUN AKIN ÖZTÜRK KARARININ İNCELENMESİ

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi’nin önemli özel prosedürlerinden biri olan Keyfi Tutukluluk Çalışma Grubu (WGAD), bireylerin özgürlüklerinden uluslararası hukuka aykırı olarak mahrum bırakıldığı iddialarını inceleyerek devletlere yönelik görüş ve tavsiyelerini sunmaktadır. 15 Temmuz 2016 olayı sonrası Türkiye’de yaşanan kapsamlı tutuklamalar ve yargılamalar, WGAD’ın Türkiye’ye ilişkin dosya sayısında dramatik bir artışa neden olmuştur. Bu bağlamda, 15 Temmuz Olayı ile ilişkilendirilen kritik figürlerden biri olan eski Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Akın Öztürk hakkında verilen WGAD kararı, hem uluslararası insan hakları hukukunun uygulanabilirliği hem de Türkiye’nin insan hakları yükümlülükleri açısından büyük bir önem taşımaktadır. Bu yazıda, WGAD’ın Akın Öztürk hakkındaki kararını (A/HRC/WGAD/2024/33), uluslararası hukukun temel prensipleri, adil yargılanma hakkı ve keyfi tutukluluk kavramları çerçevesinde analiz edilmesi amaçlanmaktadır.

Akın Öztürk Davasının Arka Planı ve Yargı Süreci

Akın Öztürk, 15 Temmuz 2016 olayında oynadığı iddia edilen rol nedeniyle Türkiye’de yargılanan en üst düzey askeri isimlerden biridir. 15 Temmuz Olayı hemen ardından gözaltına alınmış, ardından “anayasal düzeni ihlal” ve “cinayet” gibi ağır suçlamalarla tutuklanmıştır. Yargılaması, Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nde uzun süren ve kamuoyunun yakından takip ettiği “çatı davası” olarak bilinen yargılamaların merkezinde yer almıştır. 2019 yılında, Akın Öztürk ve birçok sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları verilmiştir. Öztürk’ün savunması, 15 Temmuz Olayı’ndan haberi olmadığı, aksine durdurmaya çalıştığı yönünde olmuştur. Bu yargılama süreci, özellikle sanıkların savunma haklarına erişim, delillerin toplanması ve değerlendirilmesi gibi konularda uluslararası insan hakları çevrelerinde ciddi tartışmalara yol açmıştır.

WGAD’ın Akın Öztürk Kararına İlişkin İncelemesi

Akın Öztürk’ün avukatları ve ailesi, tutukluluğunun keyfi olduğu gerekçesiyle WGAD’a başvuruda bulunmuştur. Akın Öztürk’ün WGAD başvurusunda; başvurucu hakkında yakalama emri olmaksızın tutuklama kararı verildiği; darbe girişimine katılmakla suçlandığı ve müebbet hapse mahkûm edildiği iddia edilmiştir. Ayrıca, başvurucunun tutukluluk halinin devam ettiğini; sahte beyanlarla gözaltına alındığını; fiziksel işkenceye maruz bırakıldığını; kendi avukatıyla görüşmesine izin verilmediğini; bu kararı haklı çıkaracak hiçbir delil olmadan tutuklu yargılandığını; hücre hapsinde tutulduğunu; mahkemede savunma yapamadığını veya delil sunamadığını; 200’den fazla sanığın yargılandığı toplu bir davada yer aldığını; aleyhine sunulan delillerin işkence altında sağlandığını; ve siyasi görüşleri nedeniyle yargılandığını iddia ediyor. WGAD, başvurucunun iddialarını ve Türk hükümetinin verdiği yanıtları titizlikle incelemiş ve 24 Kasım 2024 tarihinde başvuru hakkındaki kararını açıklamıştır. Çalışma Grubu, bu kararında, Akın Öztürk’ün özgürlüğünden mahrum bırakılmasının, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (ICCPR) ile İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (UDHR) tarafından güvence altına alınan temel haklara aykırı olduğuna hükmetmiştir.

WGAD’ın Akın Öztürk Kararındaki Tespitleri ve Hukuki Analizi

WGAD, Akın Öztürk’ün tutukluluğunu değerlendirirken özellikle şu maddeler üzerinde durmuştur:

1. Keyfi Tutukluluğun Kategorileri:

  • ICCPR Madde 9 ve UDHR Madde 9 (Yasal Dayanağın Olmaması/Keyfilik): WGAD, Öztürk’ün tutukluluğunun, isnat edilen suçlamaların yeterli hukuki dayanağının olmaması veya suçlamaların keyfi bir şekilde genişletilmesi nedeniyle keyfi olduğuna karar vermiştir. Kararda, 15 Temmuz Olayı’na ilişkin iddiaların kanıtlanmasına yönelik yetersizlikler ve hukuka uygunluk ilkesinin ihlali vurgulanmıştır. Tutukluluğun hukuka uygunluğu ve keyfilik, AİHS ve ICCPR’deki temel özgürlüklerin korunması için merkezi bir kavramdır. WGAD, yargılamanın başında ve sürecinde sunulan delillerin, “makul şüphe” standardını karşılamadığına ve tutukluluğun meşruiyetini yitirdiğine işaret etmiştir.

2. Adil Yargılanma Hakkı İhlalleri (ICCPR Madde 14 ve UDHR Madde 10):

  • Savunma Hakkına Erişim ve Avukatla Görüşme Kısıtlamaları: WGAD, Akın Öztürk’ün avukatlarıyla yeterince görüşemediği, savunmasını hazırlaması için gerekli sürenin ve imkanların sağlanmadığı iddialarını incelemiştir. Uluslararası hukukta, savunmanın etkili bir şekilde yapılabilmesi için avukata kısıtlamasız erişim esastır. WGAD, bu hakkın ihlal edildiğini tespit etmiştir.
  • Delillerin Değerlendirilmesi ve Bağımsız Yargılamanın Eksikliği: WGAD, yargılamanın bağımsızlık ve tarafsızlık ilkelerinden saptığına dair ciddi endişelerini dile getirmiştir. Özellikle siyasi hassasiyet taşıyan davalarda, yargı makamlarının yürütme organından etkilenme riski, adil yargılanma hakkının temel bir unsuru olan yargı bağımsızlığını zedelemektedir. Öztürk’ün davasında da bu türden bir riskin mevcut olduğu değerlendirilmiştir.

3. İşkence ve Kötü Muamele İddiaları (ICCPR Madde 7 ve UDHR Madde 5):

  • Her ne kadar WGAD’ın doğrudan görevi işkence iddialarını soruşturmak olmasa da, kararında Öztürk’ün gözaltı sırasında kötü muameleye maruz kaldığına dair raporlara dikkat çekilmiştir. Bu durum, WGAD’ın keyfi tutukluluk kategorileri altında, insanlık dışı muamele ile elde edilen delillerin kullanılmaması prensibi bağlamında da değerlendirilmiştir.

Kararın Hukuki ve Siyasi Önemi

WGAD’ın Akın Öztürk hakkındaki kararı, bir dizi önemli hukuki ve siyasi çıkarıma sahiptir:

  • Uluslararası Hukuk Normlarının Tekrar Teyidi: Karar, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin keyfi tutukluluğa ve adil yargılanma hakkına ilişkin maddelerinin Türkiye’deki uygulamalar karşısındaki evrensel geçerliliğini bir kez daha vurgulamıştır. Bu, devletlerin ulusal güvenlik endişelerini ileri sürerken bile temel insan hakları yükümlülüklerinden muaf tutulamayacağını hatırlatır.
  • Emsal Niteliği: Akın Öztürk davası, 15 Temmuz sonrası Türkiye’de terörle mücadele gerekçesiyle binlerce kişinin tutuklanmasına ilişkin genel bir eğilimin bir parçasıdır. WGAD’ın bu davadaki tespiti, benzer koşullardaki diğer tutukluluklar için de güçlü bir emsal teşkil etmektedir. Bu durum, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ByLock davalarına ilişkin “Yalçınkaya” ve son günlerde verdiği “Demirhan ve Diğerleri” gibi emsal kararlarıyla da uyumlu bir yaklaşım sergilemektedir. Her üç organ da Türkiye’deki yargılamalarda sistematik sorunlara işaret etmiştir.
  • Türkiye Üzerindeki Uluslararası Baskı: WGAD kararları hukuken doğrudan bağlayıcı olmasa da, uluslararası toplum nezdinde güçlü bir ahlaki ve siyasi ağırlık taşır. Bu kararlar, Türkiye’nin insan hakları karnesine ilişkin uluslararası itibarını etkileyebilir ve diğer BM organları ile uluslararası aktörlerin (örn. Avrupa Konseyi) Türkiye üzerindeki baskısını artırabilir.
  • İç Hukuk Yolları İçin Rehberlik: WGAD, kararlarında genellikle ilgili kişilerin serbest bırakılmasını ve tazminat ödenmesini tavsiye eder. Akın Öztürk kararı da Türkiye’yi bu ilkelere uymaya çağırmıştır. İç hukukta yargılamanın yeniden yapılması veya tazminat ödenmesi gibi adımlar, uluslararası hukukun gerekliliklerinin yerine getirilmesi açısından önem arz etmektedir.

Sonuç ve Değerlendirme

Birleşmiş Milletler Keyfi Tutukluluk Çalışma Grubu’nun Akın Öztürk hakkında verdiği karar, sadece bir bireyin özgürlüğünden mahrum bırakılmasının keyfiliğini tespit etmekle kalmamış, aynı zamanda Türkiye’deki yargılamalarda gözlemlenen yapısal sorunlara da dikkat çekmiştir. Karar, uluslararası insan hakları hukukunun, özellikle kriz veya olağanüstü hal dönemlerinde bile bireysel özgürlükleri ve adil yargılanma haklarını koruma konusundaki kararlılığını ortaya koymaktadır. Türkiye’nin, uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerine uygun hareket etme, yargı bağımsızlığını temin etme, temel insan haklarına saygı gösterme ve WGAD gibi uluslararası denetim mekanizmalarının kararlarını dikkate alma yönünde adımlar atması, hem kendi hukuk sistemi hem de uluslararası alandaki konumu açısından hayati öneme sahiptir. Akın Öztürk davası, bu gerekliliğin somut bir örneğini teşkil etmektedir.

You may also like

Bültenimize Abone Ol

Önemli gelişmelerden haberdar olun. Sadece hak temelli içerikler.